Sunday, May 06, 2012

varlıgın...

yoklugunla varlıgın bir degildi benim icin... yoklugun içimde, benden habersiz büyüyen bir karanlık gibiydi... varlıgınsa bir tuhaf... istedigim ve istemedigim derin denizler yaratıyordu icimde. varlıgın acıydı ama mutluluktu da; varlıgın uzaklasma istegi ama aynı zamanda uzakta kalamamaktı. varlıgın seni sevmekti ama bunu hic söyleyememekti; varlıgın bütün sancıların sonuyu ama aynı zamanda o sancıların da baslangıcıydı... varlıgın hem her an olmasını istedigim ama görmek istemedigimdi de aynı zamanda... ates   ve buz gibiydi varlıgın; bir yandan yakarken bir yandan serinleten... varlıgın varlıgım için hem her seydi hem hiç bir sey...

Tuesday, September 11, 2007

unutulanlar

"unutulanlar dısında yeni birsey yoktu" kitabın adi. yolculuk uzun, kahveler tatsiz, uykular boluk porcuktu. bir gorunup bir kaybolan duslerin korkusu sahipsiz koltuklarin huzursuzlugundandi belki de. ve henuz duslere girmemisti unutulanlar, unutulanlar yuzlerini bulamamisti henuz...

Tuesday, August 07, 2007

aklima bile gelmedin hic...

Seni dusunmedim bu gece, aklima bile gelmedin hic… Karanlikta, pencereden disari baktigimda yildizlari gozlerindeki piriltilara bile benzetmedim. Hele yuregini, daldigim karanliklara, icinde boguldugum temkinli sulara bile yakistirmadim bir nebze bile… Hic dusunmedim seni… Yuregim, ismin aklimdan gecmedigi icin sıkısmadı ve dudaklarim sizlamadi adini anmadigim icin. Derin derin soludum yasamayi, derin derin... soludum… Bugun bir kere bile dusunmedim seni evet… yattigimda yatagima, hissetmedim yanimdaki boslugunu; yastigima sarilmak nasil keyifliydi tarifi imkansiz… kopkoyu, soluksuz bir uyku cektim. Ruyalarimin kapisini kapattim, bir kere bile icinden gecemedin. Duvarin soguklugu, bu yaz gecesinde, senin sicakligindan bile güzeldi... kendimi duvara yasladım….

Wednesday, July 25, 2007

ah aşk...

Zor durumlarda basvurmak icin, yatagimin altina ozenle sakladigim kutunun icindeki turlu gelişmis planlarimin sonucunda, gene basarili olamadim.Her ne hikmetse ise yaramadi hicbiri. Mamafih'li, korkarim ki'li cumleler arasindan sectigim turlu bahaneler bile kandiramadi beni... Oysa hazirlikliydim...Limon cekirdeklerini ustalikla ayirip koymustum salataya,ya da ne bileyim; kulak memesi kivamina getirmistim boregin hamurunu. Çiçeklere her gun su vermis,balkonu serin tutmustum içimi serinletsin diye.yok... olmadi... bir turlu beceremedim basima gelecekleri onlemeyi. her gun ayni yolu takip ettim,kafami kaldirip bakmadim saga sola...yururken bazen sadece adimlarimi izledim,kazara biriyle gozgoze gelmemek icin...ustume korkulari bulasir diye otobuste uzak durdum herkesten...agaclarin altindan gecerken, kuslarin civiltilarina kanmadim mesela ya da kopegini gezdiren cocuktan uzak durdum,her ne kadar cok sevsem de kopekleri...vitrinlerin onlerinde, banka siralarinda hep sadece bir seye odaklandim...aklima gelebilecek herhangi bir dusunceye bile izin vermedim. Cunku vitrinler ve banka siralari tehlikelidir…turlu dusunceler gelir insanin aklina ve farketmeden kaptirirsin kendini...yok... olmadi gene...hic ummadigim bir zamanda hic ummadigim bir yerden vurdu beni ask...onca alinmis onleme, onca kurulmus barikata ragmen saklandigi yeri goremedim...cok kuytularda ama bir o kadar da aleniymis serzenisleri,duymamak icin ne kadar direttiysem de kesilmeyen bir makinanin siren sesi gibi doldu ruhumdan iceri...simdi ruhum, yastigimin altina koydugum bir dua kitabi gibi kutsal gozumde...askimsa bayram pabuclari misali,basimin ucunda parlamakta oyle..elime almaya kiyamiyorum, dokunmaya da...sanki dokunsam her an yitiverecekmis gibi buyusu, oradan kaldirip koysam dolaba, bir daha elime alamayacakmisim gibi...kirilgan ve bir o kadar da cekici... ah ask.... soktun gene basimi belaya...simdi kirmizi pabuclari alsam, gitsem birine versem desem ki "al, ben kullanamiyorum bunlari sen giyer misin?" suratima once soyle bir kuskuyla bakardi...hos, hakli da olurdu sanirim... dogru ya! kim kendisi icin en degerli olani baskasina verir ki? ben verebilir miyim ki?

Saturday, February 04, 2006

............

Belki de cekip gidebilecek kadar gucum olmaliydi, donmeye karar vermeden once. Donusu zor olmamaliydi yollar, yol boyunca donusu dusunmemeliydim.
Oysa donusu dusunmeye baslamadan once cekip gitmeliydim ki, donus gerceklesmesin. Ama dondum. Herseyin degistigini dusundugum tum zaman, ben “gitmeden sonra” ve “donmeden onceydi”. Ama dondum....

Friday, January 20, 2006

bir kirgin kirlangic gibi sokulmus kendi govdesine dusen yildirimlari izliyorum... izler silinirken gokyuzunden surulmus yildizlarin acisini dinliyorum kirgin olan degil benim yuregim senin gozlerinden surulmus olan yildizlar ben onlara agliyorum... biliyor musun... seni cok ariyorum...

Unuttuk...

İkimiz icinde hicbirseyin degismeyecegini biliyorum... Hicbirsey tekrar bizi birbirimize eskisi kadar yaklastiramayacak... yogun bi safligin icindebuyutulmus, kirilgan sevdalar yetistirdik susuz topraklarda. Susuz ellerin verdigi damlalarda buldukkendimizi. Bulduk ve buyuttuk... buyudukce uzaklastik,uzaklastikca ozledik, ozledikce onumuze onulmazyaralar, asilmaz duvarlar koyduk. Koydugumuz duvarlar baskasinin gelmesini degil, sadece bizim disaricikmamizi engelledi. Digerlerini yaklastiramayiz sandik; kendimizikandirdik... kandikca kendi yalanlarimiza digerlerininde inandigini sandik. Sadece kendi gozlerimizle gorduk dunyayi, digerlerinin nasil gordugunu hic meraketmedik. Bize anlamli gelen bir cok seyin baskalari tarafindan anlamsiz bulunmasini, iste tam da buyuzden, anlayamadik! Anlamamaksa bozdu sinirlerimizi,ofkelendik. Ofkemiz kendimizeyken, bunu hic de itirafedemedik. İtiraf edemedigimiz ofkemiz yuzunden digerlerinin ustune yuruduk. Yurudukce hiddetlendik,hiddetlendikce daha hizli yuruduk, ta ki onumuzde kimse kalmayincaya ve kalanlari da yok etmek isteyinceye kadar yikimla yuruduk. Yikimin sonunda aklimiz basimiza geldi durduk. Baktik cevremize ve niye yurudugumuzu, bunca yikimin niye oldugunu hatirlayamadik. Ama unutmayi hatirladik bu sefer. Ve unuttuk... unuttukca yaptiklarimizi, kendimizi yenilemeyi beceremedik. Beceremedik ogrenmeyi ve saygi duymayi. Diger insanlar gibi bakabilmeyi ve yeri geldiginde onlarin yerine kendimizi koymayi... unuttuk susuz ellerin elinde kalan bir kac damlayla buyuttugumuz sevdamizi, unuttuk buyurken gectigimizyollari...

Wednesday, December 21, 2005

kumdan kale...

Kucukken kumdan kale yapmasini ogrenmistim deniz kenarinda... Denize uzak, dalgalar yikmasin diye; ama bir o kadar da yakin, gerektiginde suyu daha kolay tasiyabileyim diye... Hep bunun dengesini kurmaya calistim her kumsala gidisimde. Ama farkettim ki, ne kadar dengeyi kurarsam kurayim, kumdan kale hic saglam kalmiyor. Yabir dalganin kopugune takiliyor, ya da bir baskasininayak izine... Boylece yeni kaleler yapmanin yollarini denedim, daha saglam ve zamanla beraber ayakta kalabilecek... tahta parcalarindan denedim, iskambil kagitlarindan denedim,domino taslarindan denedim... hepsi yikiliyordu birer birer... Sonra bir gun bir deneme daha yapayim dedim; bu sefer taslardan olsundu yapacagim kale... denedim, olmustu. Digerlerinden daha saglamdi ve en azindan bir baskasi yikana kadar ayakta kalabiliyordu. “Bir baskasi yikana kadar...” Ama hic anlamamastim bir baskasinin niye butun kaleleri yikmak istedigini.... zamanla ogrenirdim nasilsa, annem oylederdi cunku “zamanla ogrenirsin...”. Ve ben, zamanla ogrenmeye basladim.. Buyudukce o taslari alip teker teker icime yerlestirmeyi ogrendim... icimde yeni kaleler insaa etmeye basladim, pek fazla kimsenin goremedigi.Gizliydi, uzakti ve taslari da biraz fazla mi soguktu ne? Aman! ne farkederdi canim baskalarinin gormesi? Bana aitti ya, benimdi ve yikilmiyordu iste, ta ki ben onun yikilmasina izin verene kadar... boylece kendi yaptigim kaleleri insaa etmenin ve yaptigim gibi yikmanin keyfine varmaya basladim. Her defasinda daha da saglam olmaya basliyordu kalem, zaman zaman birayak izine takilsa bile... Ve zaman ogretmeye devam ediyordu... Daha da buyudukce o kalenin icine gizlenmeyi ogrendim sonra. Boylece baskalari zarar veremiyordu bana,dayanikli yapmistim kaleyi, ellerime saglik! Cins eddinde kullanilan taslara benziyordu taslarim, cok saglamdi yani; yuzyillara meydan okluyabilirdi hani! Ve sadece paylasabileceklerim biraz yaklasabiliyordu duvarlarina, oyle herkesin gelmesine izin yoktu. İceri girmeleri kesinlikle yasakti bi kere! Cunku bilemezsiniz kimin ayak izinin kaleyi yikacagini. Ne kadar saglam olsa da, yapan gene bendim, “ayak izi gene ben...” Zaman iste... Ogrenmenin sonu yoktu ki... Zamanla duvarlarin arkasindaki paylasimlar yetmemeye basladi... Paylasimlarin, duvarlarin otesinde olmasi gerektigini ogrendim. Istedimki herkesten gizli insaa ettigim kalemi paylasabilecegim birisi olsun. Baktim,bakindim, aradim, arastirdim; kimsecikler yoktu ortada... ya da vardi da hepsinin kapilari kapaliydi benimkiler kadar... Ve ogrendim ki aradigin zaman degil ummadigin anda acilir tum kapilar, senin actigin kadar... Gene aklima annem geldi.. Annem ne kadar da hakliymis...Zamanin dindiremeyedigi hic bir aci yokmus...Bulamamanin acisi icimde, kaleme donus yolunu tutmusken bunlari dusunuyordum... cunku biliyordum ki zaman icimdeki bu aciyi da alip goturecekti, bana yeni bir seyleri ogretirken... Evet cok saglamdi kalem, icindeydim ve korunuyordum.Cikmak istedigim zamanlarda bile cikamaz olmustum icinden. Kendimi korumak adina insaa ettigim, tumcikis yollarini kapatiyordu birer birer... ne zaman yikabilecektim ben bu kalenin taslarini?Zaman bunun da cevabini ogretti bana... Cok saglamdi, ben insaa etmistim ve kendimi bilerek insaa etmistim. Anladim ki...Cin Seddi kadar uzun sure ayakta kalabilirdi kalem,eger sag kalabilseydim .... ama biliyordum ki taslarin omru benimki kadar... Zamanin bana hala ogretemedigi bir sey var... “bir baskasi yaptigim kaleleri neden isteyerek yikar?”